Milattan Önce 1920 ve 1750 tarihlerini kapsayan süreç, Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak adlandırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Anadolu topraklarında yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı’nın da başladığı tarihi içermektedir.
Tunç yapımı için ihtiyaç duyulan kalay, Anadolu’da az olduğu için, Mezopotamya kalayına ihtiyaç duyulmuştur. Asur’lu tüccarlar da bu sebeple Anadolu’ya kalay götürmeye başlamıştır. Zamanla taşınan malların çeşitliliği de artmıştır.
Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti ve Anadolu arasında kurulan ticaret yolu zamanla gelişerek, her iki coğrafya arasında büyük bir ticaret yoluna dönüşmüştür. Bu sayede Anadolu, ticari ilişkiler içinde olduğu uygarlıklarla etkileşim halinde olmuş, Mezopotamyalılar’ın silinidir mühürleri, dilleri ve çivi yazıları gibi kültürel unsurlarını da böylece Anadolu’ya gelmiştir. Anadolu’da ortaya çıkan çömlekçilik ise yine Mezopotamya etkilerini de barındırarak gelişmiştir.
Anadolu’ya Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Adana kapılarından geçerek gelen tüccarlar, bu ticaret yolunda ulaşım için eşek kervanları kullanmıştır. Aynı zamanda ticaret yapan bu insanlar, vergi ve kira da ödemekteydi. Ödemelerinin karşılığında ise Anadolu’daki beyler tarafından, ticaret yollarından geçerken yollarının ve mallarının korunma hakkını elde ediyorlardı.
Şehir dışındaki pazaryerlerine yerleşen tüccarlar, “karum” adı verilen pazarlarda alışveriş yapabiliyordu. Karumların en başlıcası ise Kültepe’nin aşağısında kurulmuş olan “Kaniş Karum”du. Anadolu’daki Karumların hepsi Kaniş Karum’a, o da Asur’a bağlı bulunmaktaydı. Diğer Karumlardan bazıları ise; Hattuşaş, Aneş, Karahöyük ve Alişar olarak sıralanabilir.